Aylar süren kararsızlıklarım
gel-gitlerim sonucu bütün gücümü toplayıp “o gün bugündür” deyip Üsküdar’da bir
kuaföre gittim. Ancak günün önceki kısmına değinmezsem olmaz zira “cenabetlik”
daha sabah saatlerinde başladı. İstanbul Anadolu yakasında oturan birisi olarak,
Avrupa yakasındaki diş tedaviniz için saat on’a bir randevu alırsanız, sabah
evden çıkarken, bir önceki akşam montunuzu değiştirdiğinizi hatırlamayıp,
cüzdanınızı yanına almadığınızı da fark edemezsiniz haliyle. Tedavi bitiminde
elinizi cebinize attığınızda yaşadığım hayal kırıklığı ve tedirginliği tahmin
edebilirsiniz haliyle. Neyse bir şekilde cepten havale falan yapıp işlemi
hallettikten sonra metrobüsle karşıya geçtim. Geçtim geçmesine de üzerimde
kuruş yok, e saçımıda boyatacağım, sağlamda para lazım. Napsam diye düşünürken,
bankadan kartsız işlem menüsünü gördüm oradan hallederim diye düşünüp, iştahla
parayı çekeceğim derken; cepten havale yapılması gerekiyormuş, şarjımda bitmek
üzere… Rica minnet orada bir parfümeri mağazasından bir süre şarj edip, hemen
işlemleri yaptım. Parayı çekip kuaföre girdim, selam-kelam faslından sonra tam
işlemimi yaptıracağım telefonda bana verilen açma-boyama ücretinden çok daha farklı
bir rakam -tabii ki daha yüksek-.
Hava da bir soğuk anlatamam yani el-ayak buz
kesmiş vaziyetteyim, hazır kuaföre girdim ısındım derken hoop gene dışarı. Tekrar
mesaj şu bu hallettim geldim. O an içimden de geçirmedim değil, “İlahi bir
uyarı var bu işte bu kadar terslik üst üstüne gelmez, ama normalde de çok
şanslı sayılmadığım için olağan bi günümdeyim gibi algıladım” J. O soğukta git gel
yaptıktan sonra işleme başladık ama bu kadar para göz bi adam olamaz resmen
gözlerinde “TL” işaretleri yanıp sönüyordu. Madem güzel bir şey yapacak vereyim parayı nolacak diye düşündüm
bu zor günün armağanı olsun dedim kendi kendime. Sen evrenin gönderdiği o kadar
mesajı görmezden gelip bildiğini okursan sonunda şapa oturman kaçınılmaz’dır-mış.
Bütün bunların üzerine birde üstüne üstlük o gün efendim televizyon çekimi
varmış, bilmem ne programının baştan yarat bölümüne denk gelmişim, bizim usta
kuaförümüz beni çırakların eline terk etmesin mi? Dört saat süren açma işlemi boyunca üşütüp
hasta olma mı yanayım, o kadar sesli gürültü ortamda başımın ağrımasına mı
yanayım, çırakların eline kaldığıma mı yanayım, saçlarımın leş gibi bir sonuçla
elimde kalmasına ve üstüne güzel bi para ödemek zorunda kalma mı yanayım bilemedim.
Sonuç itibariyle; sarı, turuncu
ve bakır gibi nadide renklerin oluşumundan bugüne kadar hiç kimsede görmediğim,
-ki beyefendi orijinal bir şey yapacağım derken haklıymış-, tuhaf bir saç rengi
oluştu. Saçlarım cansızlaşıp kurudu, matlaştı, on yaş daha yaşlandırdı bu renk
beni, zaten benim doğama ters bir renk oldu, buğday tenli biri olarak Hürrem
kızılının daha çakma ve basit görünümüne sahip olmuş durumdayım. Annem dahi ilk
kapıyı açtığında bi tanıyamadıysa beni varın siz hesap edin ama yaş itibariyle
gözündeki görme kaybının da bu işte yüzde on gibi bir payı olabilir, ama neyse
ki sesim hala tanıdıktı, ses kimlik tanımlamasıyla girebildim kendi yuvama bu
uzaylı saçlarımlaJ Sevgili
annemin yorumlarının ne kadar motive edici ve destekleyici(!) olduğunu
belirtmeme gerek yok sanırımJ.
Artık yapacak bir şey yok saçlarım ciddi hasar gördü ve kurudu, bir daha
evrenin gönderdiği mesajları görmezden gelip bildiğini okumak mı tövbeler
tövbesi, bir dünya para verip, çirkinleşip bir de üstüne bakım ürünlerine para
harcamaya başlamak hiç akıl karı değil. Ama maalesef biz bayanlar böyleyiz, sonucu
bilsek de gene aklımıza koyduğumuzu yapmadan duramıyoruz. Artık ne diyeyim bakım
günleri başlasın…
Çözüm üretme yeteneğine bayıldım...:) Gerçekten bir zombi saldırısı eksikmiş...Gerçi oda olsa sen yine başeder, hayatta kalanlardan olurdun...tebrikler...:)
YanıtlaSilsevgilerimle...(bu arada yazım tarzını çok beğendim, eline sağlık)
Bende bloguma beklerim...:)
http://thebeautyofsakura.blogspot.com.tr/
Çözüm ürettim de ne oldu, yanmış saçlarımla güne merhaba dedim:)))
YanıtlaSil